Haklı olarak burada eleştirilerde bulunuyoruz. Ancak, yaşadığımız ülkemizin haline şöyle bir bakın. Nerede kusursuz detay var?
Adam ya da kadın son model aracın camını açıyor çöpünü yola atıyor. Her yer toz toprak içersinde. Dünyanın güya en güzel kenti (gelen giden öyle demekte) koca bir şantiye ve bina çöplüğü. Havası, suyu, denizi zehirli.
Plaka rantçısına para yetiştirmeye çalışan dandik markalı taksi bilmem kaç kuruşun hesabını yapıyor, klima yerine camları açıyor. Toz toprak, balata tozu ve egzost partiküllerini afiyetle soluyarak bir de üstüne belli bir meblağ ödüyorsunuz ki Türkiye koşullarına göre hiç de ucuz sayılmaz. Adam gibi kıyafetle pis çaputun üzerine oturuyorsunuz. Amcam koltuklarını koruyor.
Sokakta yürümek demek egzost ve partükül solumak demek. Çernobilin kulağı çınlasın. pırıl pırıl bir ülkede tek neden Çernobil kaldı, tabii onu da küçümsememek gerek.
Avrupa ülkeleri Euro 6 normuna geçmeye hazırlanıyor, İstanbul da, modern özel araçlar haricinde Euro 5 normunu tutturan egzost bulun, bravo diyeceğim. Bir de daha çok güç alacağım diye katalizatör söktürenler var. Üç kuruş ucuz diye otobüs, dolmuş, taksi üçlemesinde ve diğer araçlarda kullanılan asbestli fren balataları cabası. Hız sınırını takan olmadığından, daha çok fren, daha çok balata tozu. Çoluk çocuk afiyetle soluyun.
Ne halt yediği belirsiz TUV kuruluşu devlet talimatıyla, trafikten men etmesi gereken ticari araçlara onay veriyor. Adamlar da zehiri suratımıza salarak yollarda her türlü kural ihlaliyle fink atıyor. Adam gibi araca kırk yerden kulp takmaya uğraşıyorlar.
Görevli olsun olmasın, kırmızıda duran polis aracı var mı? Adamlara herhalde polis olurken her türlü kuraldan muaf oldukları söyleniyor. Saatçi saatimi çizmiş, bileziğini hasarlamış desen şoka girerler
Ancak saate dönersek, Köln de Rolex i servise kutusunda götürdüm, kutuyu neden getirdiniz dediler. Ben de bu konuda takıntılıyımdır saat de çizik istemediğim için dedim. İtirazsız kabul ettiler. Sonra da düşünmedim değil, zaten bilezik dahil servis görecek, belki adamlar yeni kutu verecekti diye. Ancak teslim aldığımda ne saatte ne de kutularda herhangi bir defo vardı.
Yani kusursuz iş yaptırmak, hele Türkiye gibi ülkelerde zor zanaat. Bu işin düzeltilmesi gereken yer, önce aile eğitimi sonra okul. Tabii bir de sosyal bilinç var. Bakınız Japonlar. Savaşta taş taş üstünde olmayan Almanya da, ellili yıllarda kadınlar Türk gemilerine çamaşır yıkamaya, hizmet etmeye ve erkeklere malum şekilde arkadaşlık etmeye gelirlermiş. Karınlarını doyurmak ve mürettebatın pis kokulu diye yüz vermediği yeşil sabunlardan alabilmek için. Ama bugün o Almanya yok. Ancak o işin acısını ruhunda derinden taşıyan, daha aileden başlayarak sosyal bir disiplin içinde toplumu düzenleyerek bu noktaya gelen Almanya var. Yine de yeterli bulunmuyor.
Tabii işin şükredelim tarafı da var. Örneğin Uganda da yaşayabilirdiniz. Ya da Afganistanda. Veya benzer bir yerde. Zaten o zaman böyle ayrıntılarla uğraşmanız uzaya seyahat gibi olurdu.
Bu nedenle önce kendimizi, sonra da olabildiğince çevremizi düzeltmeye çalışırsak umuyorum ki, işler daha da karışmaz sa ülkemiz birkaç kuşak sonra belki daha zevkle yaşanabilecek bir yer haline gelir.
Ama bir ülkede tüketici bu kadar bilinçsiz ve sahipsiz olursa, zaten kimi nasıl dolandırsam diyerek gözünü dört açmış esnaf ellerini oğusturur.
Karar size kalmış...
"I fear the day when the technology overlaps with our humanity. The world will only have a generation of idiots." Albert Einstein