Rolex Submariner 114060 No Date Kutu Açılışı

Herkese Merhaba,
Uzun süredir devam eden saat maceramda Tag Heuer'den Longines'e kadar çeşitli markaların birbirinden farklı modellerini tecrübe ettim. Ama aklımda hep o vardı. Sonra gün geldi, imkan oldu ve ben saat zevkimin son durağına geldim.Yolun sonunda bir daha ayrılmamak üzere onunla buluştuk..
Rolex Submariner No Date...
Hem Rolex Submariner'ın kısa bir tarihçesini verelim hem de saatimizin kutu açılışını da yaparak devam edelim...
Rolex Submariner'in ilk örnekleri Oyster Case denen saat tasarımının Rolex'in kurucusu Alman kökenli ingiliz Hans Wilsdorf tarafından saat dünyasına kazandırılması ile başlıyor. “Oyster” yani İstiridye... birbiri ile mükemmel uyum sağlayarak kapanan iki kabuğun içindeki inciyi dış etkenlerden koruması... Rolex'in hassas saat mekanizmasını koruyacak biçimde tasarımını yaptığı ürünü, üretimin altında yatan felsefeyi bundan daha özlü bir şekilde ifade etmek sanırım mümkün olmazdı.

Submariner'ın da atası olan Oyster ilk olarak 1927de Manş'ı yüzerek geçen Mercedes Gleitze'nin kolunda kendisini gösteriyor.

Yukarıdaki fotoğraf aslında, Rolex firmasının sporla daha en baştan içiçe olduğunu gösteren bir örnek. Comex dalgıçları, Kaptan Cousteau ve bir çok alanında ünlü kişi ile içiçe olan ikonik bir saat olması bir tesadüf değil... şimdilerde tenisçi Federer ve golf üstadı Immelman ile yola devam ediyorlar.
Oyster serisi ile başlayan bu yolculuk ikinci dünya savaşının ardından normale dönen günlük hayat ve bilim dünyasının su altına ilgi duyması ile 1953'te Rolex Submariner'a ulaşıyor. (ismi her ne kadar Turn-O-Graph olsa da)

O yıllarda, hepimizin yakından tanıdığı (müslüman olarak mı vefat ettiğini bir türlü öğrenemediğimiz), Kaptan Cousteau'yu da Rolex Submariner ile görmek mümkün...

Rolex'in eski reklamlarına bakmak bile çok güzel. Reklamlarda dikkati çekenler ilk olarak saatin güzel bir resmi ve sonrasında fonksiyonlarının tek tek açıklanması. Hafiften bir kibir ve mükemmelliyetçiliğe duyulan saplantı ve kendine güven de var tabii ki... Aşağıdaki reklamda da görüleceği üzere, 1950'lerin ortasında saatin tarzı hafiften oluşmuş ve hepimizin bildiği Submariner yavaş yavaş ikonik bir saat olmuş bile...

1962... İskoçyalı eski sporcu, yeni film artisti Sean Connery tarafından beyaz perdede canlandırılan James Bond... eski bir MI-6 mensubu olan Ian Fleming'in yarattığı, öldürme yetkisine sahip 9 kişiden birisi, ingiliz SBS (Special Boat Services) yarbayı... Saati mi? Tabii ki Submariner No-Date...


Saat her zaman bir toolwatch olarak tasarlanıyor ve üretiliyor. Gereksiz hiç bir unsura yer yok. Reklamlarında da yine deniz ve denizaltı temaları var.

Beyazperde sadece James Bond'la sınırlı kalan bir yeri yok Rolex Submariner'ın... Robert Redford'dan

Steve McQuinn'e

ve hatta Roger Moore'da Sub'ı görmek mümkün.

Diğerlerine göre biraz barzo olsa da Sly'ı da unutmamak gerek. Altınları nasıl da şıkır şıkır parlıyor elma yanaklının.

"Bu fotoğraflar bizi kesmez, arkada fon müziği olsun neymiş ne değilmiş hele bi görelim" diyenlere de toplu gösterim gelsin. Buyrunuz efendim.
Çok kısa tarihçesine yer verdiğim Sub'ın gelelim kutu açılışına.
İlk olarak şunu söyleyeyim. Saatin kutusundan başlamak üzere her tarafından kalite ve özen akıyor adeta. Kutusu bildiğimiz Rolex yeşili. Daha önce Omega, Longines, Tag kullanmış birisi olarak onların kutuları ile karşılaştırdığımızda direkt olarak ağırlığı ve kalitesi ile öne geçiyor. Sertifika ve faturaları üstteki gizli bölmesinde muhafaza edebiliyoruz.


Saatin camının üzerinde herhangi bir AR kaplama yok. Bildiğiniz düz safir kristal. Muhtemelen toolwatch havasını bozmamak ve uzun yıllar sonra camda olur da leke meke bırakır sebebi ile AR olayına girilmemiş sanırım.

Cerachrom bezel de çok güzel ve yaşattığı kalite hissi tam. Dönmesi gayet ayarında, tok sesli, kaliteli. Rolex'in sitesinde yer aldığı üzere (ki öncesinde de forumda sormuştum), 1.500 derece fırında ısıtılıp üzerine altın tozu serpilip sonra traşlanan bir bezel var önümüzde. Renk atması, boya kalkması, çizilme sorunu olmayan bir bezel. Üretimide tam 40 saat sürüyormuş.

Saatin kadranı ile camının arasında lazerle yazılan “ROLEX” yazılarını görmek mümkün. Adamlar bunda da takıntılı biçimde özen göstermiş. R harfi 1.saniyede başlıyor, X ise 5 te bitiyor. Yani her beşlik kısma tam bir ROLEX ismi sığacak şekilde yazılmış.

Saat altı yönünde de saatimizin seri no.su yer alıyor.

Luglar ve bilezikteki daki işçilik mükemmel. Oyster bilezik hafif kavisli baklaları ile bilek için gerçekten mükemmel. Taktığım saatler içinde bileğe en güzel oturanı. İlk başta biraz ince gibi geldi ama sonra alıştım.

Tepede Rolex logosu ve logonun altında Triplock kilit sistemini çağrştıran üç nokta var.

Çelik 904 L çelik. 316'dan farkını videolardan ya da fotoğraflardan anlamak bence çok mümkün değil. İkisini yanyana koyacaksınız, canlı canlı görerek farkı anlayacaksınız. Aşağıda Seiko Marine Master ile Sub-Date'in fotoğrafını koydum ama çok açıklayacı olduğunu söylemem mümkün değil. (fotoğraf bana ait değildir)
Yeri gelmişken, 904 L çelik nedir, onun da tanımını verelim. (alıntı tabii ki. Kimyam hiç bir zaman iyi olmadı zaten
)
Demek ki neymiş, maliyeti yüksek olsa da Rolex yine psikopat gibi dalmış metalurji ortamına, en iyisini yine ben yapacağım diye.
Saatin arkası şaşırtıcı biçimde sade... hatta dümdüz.. hiç bir şey yok. Ne bir yazı, ne denizle ilgili bir figür... Rolex'in sadeliği burada da kendini göstermiş.

Klips Rolex'in işçiliğini konuşturduğu yer olmuş. Bu kadar sade, şık ve kaliteli bir tasarım gerçekten hayret verici, çok güzel... Belki biraz daha kısa olabilir miydi diyorum ama. Olsa iyi olurdu hani. Glidelock aparatı ile diver extension'a elveda denmiş. Kullanımı çok basit... o kadar ince ayarlanan bir şekilde saati bileğinize oturtuyorsunuz ki, saat vücudunuzun bir parçası haline geliyor. İlk resimler benim saate ait, diğerine de detay olsun diye google vasıtası ile temin ettim.



Saatin mekanizması Rolex'in in-house yani tamamen kendi üretimi olan 3130. COSC sertifikası olan bir kronometre. Mavi renkli parachrome hairspring'e sahip. Yani manyetik ortamlardan etkilenmiyor ve şoklara karşı daha dayanıklı. Saatimin içini açmadığım için temsili bir resmini koyuyorum.

Unutmadan belirteyim, Rolex'in İsviçre'deki kendi fabrikası içinde bir demir-çelik tesisi var. Adamlar aşmış, saatlerinin çeliğini de kendileri üretiyor. Yani in-house olması sadece mekanizma ile sınırlı değil...
Gelelim derli toplu şekilde saat hakkındaki düşüncelerime...
Saat öncelikle bir toolwatch olarak tasarlanmış. Bu kağıt üzerinde böyle de, beni hiç bir güç Rolex'le denize sokamaz, elim gitmez, varmaz, kıyamam.
Bilekte duruşu ağır, tok. Kalitesini hissettiriyor.
Özellikle Rolex'i yeni alacak olan ve internette ararken kazara yolu foruma düşenler için söyleyeyim, saatin bu kadar sahtesi var da, yok çakması gerçeğini aratmıyor da... Bunların hepsi hurafedir, inanmayınız.
TSF kuralları gereği sahte saat resmi paylaşmak istemediğimden, geçtiğimiz gün çektirdiğim, uzakdoğu çakması ile yanyana olan fotoğrafı paylaşmadım ama şu kadar diyeyim, saatten anlamayan birisi bile gerçeğini bir kez görsün, Rolex'in hangisinin çakma hangisinin gerçek olduğunu anlaması uzun sürmez.
Mekanizmanın içinden rotor sesi gelmiyor. Bu kadar net. Daha önce kullandığım hiç bir otomatik saatte olmayan bir şeydi bu.
Burada resmi yok ama saatin üzerinden neredeyse 50 tane jelatin çıktı. Her tarafı jelatin... bir onu aç bir diğerini...
Lumesi gayet güzel, mavi renginde.
Son olarak, isviçre frangının yıl içindeki hemen hemen en düşük tutarında saati aldım. Derken, üzerinden 24 saat geçmeden CHF kurunun 3 TL'yi bulması ile (sonra 2.70 bandına gerilese de) oturduğu yerden prim yapmanın sevinci doğrusu bir harika.
Benim gibi, her biri bir sanat eseri olan Patek Moonphase, VC Tourbillion,v.s. gibi saatleri beğense de pek ilgi duymayan birisi için seri üretimde dünyanın en iyisi Rolex ve onun özelinde Submariner yolun sonu gibi duruyor. Ötesinde gerçekten gözüm yok, olacağını da zannetmiyorum. Bundan sonra TSF'deki kutu açılışlarını Rolex ve koleksiyondaki diğer kader arkadaşları ile beraber seyredeceğiz.
Saatin tarihi, ikonik bir ürün olması, yüksek kalitesi, hastalık derecesinde düşünülmüş ve özen gösterilmiş detayları, her zaman ve her ortamda takılabilecek all-in bir saat olması ve yıllardır sürekli olarak artan piyasa değeri ile benim için (son derece subjektif olarak) alınıp alınabilecek en iyi saat. İster Küba'da plajda, ister Monte Carlo'da casino'da, ister yolcu uçağında isterse de Metrobüste.
Saat koleksiyonum da böylelikle tamamlanmış oldu. Bir göz atalım.
Spor faaliyetleri ve deniz ortamları için bıçkın delikanlı samuray G-Shock.

Gündelik hayatta, güvensiz ortamlarda, y.dışı seyahatlerde ve bilumum harsh environment'ta takoz, hatta ve hatta balyoz gibi olan Victorinox Inox.

Kıyılıpta takılacak diğer her yerde Rolex Reyiz. İsviçreli olanları bir arz-ı endam eylesin şöyle bir...

Ha, belki ucuza bir vintage Swiss bulursam, nato kayış ile kullanmak üzere alma niyetim var. Acelemiz yok ama.
Son olarak pek sevdiğim reklam cıngılı ile kapanışı yapalım.
Sayesinde saat kültürüne dair çok şey öğrendiğim TSF'nin arşivine bir nebze olsun katkım olduysa ne mutlu. Saati, saatin tarihini, kişisel gözlemlerimi elimden geldiğince aktarmaya çalıştım. Umarım Sub sevdalılarına bir katkısı olur. Gözden kaçan imla-gramer hataları için kusuruma bakmayınız.
Sevgiler, saygılar.
Uzun süredir devam eden saat maceramda Tag Heuer'den Longines'e kadar çeşitli markaların birbirinden farklı modellerini tecrübe ettim. Ama aklımda hep o vardı. Sonra gün geldi, imkan oldu ve ben saat zevkimin son durağına geldim.Yolun sonunda bir daha ayrılmamak üzere onunla buluştuk..
Rolex Submariner No Date...
Hem Rolex Submariner'ın kısa bir tarihçesini verelim hem de saatimizin kutu açılışını da yaparak devam edelim...
Rolex Submariner'in ilk örnekleri Oyster Case denen saat tasarımının Rolex'in kurucusu Alman kökenli ingiliz Hans Wilsdorf tarafından saat dünyasına kazandırılması ile başlıyor. “Oyster” yani İstiridye... birbiri ile mükemmel uyum sağlayarak kapanan iki kabuğun içindeki inciyi dış etkenlerden koruması... Rolex'in hassas saat mekanizmasını koruyacak biçimde tasarımını yaptığı ürünü, üretimin altında yatan felsefeyi bundan daha özlü bir şekilde ifade etmek sanırım mümkün olmazdı.

Submariner'ın da atası olan Oyster ilk olarak 1927de Manş'ı yüzerek geçen Mercedes Gleitze'nin kolunda kendisini gösteriyor.

Yukarıdaki fotoğraf aslında, Rolex firmasının sporla daha en baştan içiçe olduğunu gösteren bir örnek. Comex dalgıçları, Kaptan Cousteau ve bir çok alanında ünlü kişi ile içiçe olan ikonik bir saat olması bir tesadüf değil... şimdilerde tenisçi Federer ve golf üstadı Immelman ile yola devam ediyorlar.
Oyster serisi ile başlayan bu yolculuk ikinci dünya savaşının ardından normale dönen günlük hayat ve bilim dünyasının su altına ilgi duyması ile 1953'te Rolex Submariner'a ulaşıyor. (ismi her ne kadar Turn-O-Graph olsa da)

O yıllarda, hepimizin yakından tanıdığı (müslüman olarak mı vefat ettiğini bir türlü öğrenemediğimiz), Kaptan Cousteau'yu da Rolex Submariner ile görmek mümkün...

Rolex'in eski reklamlarına bakmak bile çok güzel. Reklamlarda dikkati çekenler ilk olarak saatin güzel bir resmi ve sonrasında fonksiyonlarının tek tek açıklanması. Hafiften bir kibir ve mükemmelliyetçiliğe duyulan saplantı ve kendine güven de var tabii ki... Aşağıdaki reklamda da görüleceği üzere, 1950'lerin ortasında saatin tarzı hafiften oluşmuş ve hepimizin bildiği Submariner yavaş yavaş ikonik bir saat olmuş bile...

1962... İskoçyalı eski sporcu, yeni film artisti Sean Connery tarafından beyaz perdede canlandırılan James Bond... eski bir MI-6 mensubu olan Ian Fleming'in yarattığı, öldürme yetkisine sahip 9 kişiden birisi, ingiliz SBS (Special Boat Services) yarbayı... Saati mi? Tabii ki Submariner No-Date...


Saat her zaman bir toolwatch olarak tasarlanıyor ve üretiliyor. Gereksiz hiç bir unsura yer yok. Reklamlarında da yine deniz ve denizaltı temaları var.

Beyazperde sadece James Bond'la sınırlı kalan bir yeri yok Rolex Submariner'ın... Robert Redford'dan

Steve McQuinn'e

ve hatta Roger Moore'da Sub'ı görmek mümkün.

Diğerlerine göre biraz barzo olsa da Sly'ı da unutmamak gerek. Altınları nasıl da şıkır şıkır parlıyor elma yanaklının.

"Bu fotoğraflar bizi kesmez, arkada fon müziği olsun neymiş ne değilmiş hele bi görelim" diyenlere de toplu gösterim gelsin. Buyrunuz efendim.
Çok kısa tarihçesine yer verdiğim Sub'ın gelelim kutu açılışına.
İlk olarak şunu söyleyeyim. Saatin kutusundan başlamak üzere her tarafından kalite ve özen akıyor adeta. Kutusu bildiğimiz Rolex yeşili. Daha önce Omega, Longines, Tag kullanmış birisi olarak onların kutuları ile karşılaştırdığımızda direkt olarak ağırlığı ve kalitesi ile öne geçiyor. Sertifika ve faturaları üstteki gizli bölmesinde muhafaza edebiliyoruz.


Saatin camının üzerinde herhangi bir AR kaplama yok. Bildiğiniz düz safir kristal. Muhtemelen toolwatch havasını bozmamak ve uzun yıllar sonra camda olur da leke meke bırakır sebebi ile AR olayına girilmemiş sanırım.

Cerachrom bezel de çok güzel ve yaşattığı kalite hissi tam. Dönmesi gayet ayarında, tok sesli, kaliteli. Rolex'in sitesinde yer aldığı üzere (ki öncesinde de forumda sormuştum), 1.500 derece fırında ısıtılıp üzerine altın tozu serpilip sonra traşlanan bir bezel var önümüzde. Renk atması, boya kalkması, çizilme sorunu olmayan bir bezel. Üretimide tam 40 saat sürüyormuş.

Saatin kadranı ile camının arasında lazerle yazılan “ROLEX” yazılarını görmek mümkün. Adamlar bunda da takıntılı biçimde özen göstermiş. R harfi 1.saniyede başlıyor, X ise 5 te bitiyor. Yani her beşlik kısma tam bir ROLEX ismi sığacak şekilde yazılmış.

Saat altı yönünde de saatimizin seri no.su yer alıyor.

Luglar ve bilezikteki daki işçilik mükemmel. Oyster bilezik hafif kavisli baklaları ile bilek için gerçekten mükemmel. Taktığım saatler içinde bileğe en güzel oturanı. İlk başta biraz ince gibi geldi ama sonra alıştım.

Tepede Rolex logosu ve logonun altında Triplock kilit sistemini çağrştıran üç nokta var.

Çelik 904 L çelik. 316'dan farkını videolardan ya da fotoğraflardan anlamak bence çok mümkün değil. İkisini yanyana koyacaksınız, canlı canlı görerek farkı anlayacaksınız. Aşağıda Seiko Marine Master ile Sub-Date'in fotoğrafını koydum ama çok açıklayacı olduğunu söylemem mümkün değil. (fotoğraf bana ait değildir)

Yeri gelmişken, 904 L çelik nedir, onun da tanımını verelim. (alıntı tabii ki. Kimyam hiç bir zaman iyi olmadı zaten

904L düşük karbonlu, yüksek alaşımlı östenitik paslanmaz çeliktir. İçindeki bakır alaşımı, molibdenden ziyade, daha yüksek asit ortamlarına dayanmasını sağlar (özellikle sülfürik aside karşı). Ayrıca klorlu ortamlara da dayanımı mükemmeldir.
Bu kalite her ortamda non-manyetik özelliğini korur. Mükemmel kaynak kabiliyeti ve şekillendirilebilme özelliğine sahiptir. Östenitik yapısı mükemmel tokluk, krojenik ısılara dayanım sağlar. 904L yüksek miktarda nikel(Ni) ve molibden(Mo) içermektedir. Birçok uygulamada kullanılan 904L, dubleks paslanmaz çelikler bulunduktan sonra yüksek maliyeti sebebiyle kullanımı azalmıştır.
Demek ki neymiş, maliyeti yüksek olsa da Rolex yine psikopat gibi dalmış metalurji ortamına, en iyisini yine ben yapacağım diye.
Saatin arkası şaşırtıcı biçimde sade... hatta dümdüz.. hiç bir şey yok. Ne bir yazı, ne denizle ilgili bir figür... Rolex'in sadeliği burada da kendini göstermiş.

Klips Rolex'in işçiliğini konuşturduğu yer olmuş. Bu kadar sade, şık ve kaliteli bir tasarım gerçekten hayret verici, çok güzel... Belki biraz daha kısa olabilir miydi diyorum ama. Olsa iyi olurdu hani. Glidelock aparatı ile diver extension'a elveda denmiş. Kullanımı çok basit... o kadar ince ayarlanan bir şekilde saati bileğinize oturtuyorsunuz ki, saat vücudunuzun bir parçası haline geliyor. İlk resimler benim saate ait, diğerine de detay olsun diye google vasıtası ile temin ettim.



Saatin mekanizması Rolex'in in-house yani tamamen kendi üretimi olan 3130. COSC sertifikası olan bir kronometre. Mavi renkli parachrome hairspring'e sahip. Yani manyetik ortamlardan etkilenmiyor ve şoklara karşı daha dayanıklı. Saatimin içini açmadığım için temsili bir resmini koyuyorum.

Unutmadan belirteyim, Rolex'in İsviçre'deki kendi fabrikası içinde bir demir-çelik tesisi var. Adamlar aşmış, saatlerinin çeliğini de kendileri üretiyor. Yani in-house olması sadece mekanizma ile sınırlı değil...
Gelelim derli toplu şekilde saat hakkındaki düşüncelerime...
Saat öncelikle bir toolwatch olarak tasarlanmış. Bu kağıt üzerinde böyle de, beni hiç bir güç Rolex'le denize sokamaz, elim gitmez, varmaz, kıyamam.

Bilekte duruşu ağır, tok. Kalitesini hissettiriyor.
Özellikle Rolex'i yeni alacak olan ve internette ararken kazara yolu foruma düşenler için söyleyeyim, saatin bu kadar sahtesi var da, yok çakması gerçeğini aratmıyor da... Bunların hepsi hurafedir, inanmayınız.

TSF kuralları gereği sahte saat resmi paylaşmak istemediğimden, geçtiğimiz gün çektirdiğim, uzakdoğu çakması ile yanyana olan fotoğrafı paylaşmadım ama şu kadar diyeyim, saatten anlamayan birisi bile gerçeğini bir kez görsün, Rolex'in hangisinin çakma hangisinin gerçek olduğunu anlaması uzun sürmez.
Mekanizmanın içinden rotor sesi gelmiyor. Bu kadar net. Daha önce kullandığım hiç bir otomatik saatte olmayan bir şeydi bu.
Burada resmi yok ama saatin üzerinden neredeyse 50 tane jelatin çıktı. Her tarafı jelatin... bir onu aç bir diğerini...
Lumesi gayet güzel, mavi renginde.
Son olarak, isviçre frangının yıl içindeki hemen hemen en düşük tutarında saati aldım. Derken, üzerinden 24 saat geçmeden CHF kurunun 3 TL'yi bulması ile (sonra 2.70 bandına gerilese de) oturduğu yerden prim yapmanın sevinci doğrusu bir harika.
Benim gibi, her biri bir sanat eseri olan Patek Moonphase, VC Tourbillion,v.s. gibi saatleri beğense de pek ilgi duymayan birisi için seri üretimde dünyanın en iyisi Rolex ve onun özelinde Submariner yolun sonu gibi duruyor. Ötesinde gerçekten gözüm yok, olacağını da zannetmiyorum. Bundan sonra TSF'deki kutu açılışlarını Rolex ve koleksiyondaki diğer kader arkadaşları ile beraber seyredeceğiz.
Saatin tarihi, ikonik bir ürün olması, yüksek kalitesi, hastalık derecesinde düşünülmüş ve özen gösterilmiş detayları, her zaman ve her ortamda takılabilecek all-in bir saat olması ve yıllardır sürekli olarak artan piyasa değeri ile benim için (son derece subjektif olarak) alınıp alınabilecek en iyi saat. İster Küba'da plajda, ister Monte Carlo'da casino'da, ister yolcu uçağında isterse de Metrobüste.
Saat koleksiyonum da böylelikle tamamlanmış oldu. Bir göz atalım.
Spor faaliyetleri ve deniz ortamları için bıçkın delikanlı samuray G-Shock.

Gündelik hayatta, güvensiz ortamlarda, y.dışı seyahatlerde ve bilumum harsh environment'ta takoz, hatta ve hatta balyoz gibi olan Victorinox Inox.

Kıyılıpta takılacak diğer her yerde Rolex Reyiz. İsviçreli olanları bir arz-ı endam eylesin şöyle bir...

Ha, belki ucuza bir vintage Swiss bulursam, nato kayış ile kullanmak üzere alma niyetim var. Acelemiz yok ama.
Son olarak pek sevdiğim reklam cıngılı ile kapanışı yapalım.
Sayesinde saat kültürüne dair çok şey öğrendiğim TSF'nin arşivine bir nebze olsun katkım olduysa ne mutlu. Saati, saatin tarihini, kişisel gözlemlerimi elimden geldiğince aktarmaya çalıştım. Umarım Sub sevdalılarına bir katkısı olur. Gözden kaçan imla-gramer hataları için kusuruma bakmayınız.
Sevgiler, saygılar.