Dünyanın Tüketme Sınırını Aştık!

Dünyanın tüketme sınırını aştık!
Geçtiğimiz pazartesi günü, yani 8 Ağustos 2016’da bir rekor kırarak Dünya’nın ancak bir yıl içerisinde yenileyebildiği tüm kaynaklarını tükettik. Binlerce farklı doğal kaynak artık “depo”dan tüketilmeye başlandı
UMUT EROĞLU - umeroglu@gmail.com
Bugün bütün bir hafta için alışveriş yaptığınızı düşünün, bütçenizi ucu ucuna ayarladınız ve her şeyiniz tam. Suyundan yiyeceğine, makyaj pamuğundan arabanın benzinine kadar her şeyi doldurdunuz... Yedi gün boyunca artık elinizi hiç cebinize atmayacaksınız. Derken o da ne? Ani bir baskınla uzak akrabalarınız eve doluşuyor ve yeni aldığınız her şey ama her şey daha çarşamba gününden tükeniveriyor. Ne kadar sinir bozucu değil mi?
Güney Kore’nin rolü
Haydi bir haftalık idare edelim, başa gelen çekilir diyelim. Peki ya bir sonraki hafta da aynı baskın tekrarlanırsa ne olur? Yine idare edersiniz ama giderek sıkılmaya başlarsınız. Şimdi buna aylarca katlanmanız gerektiğini bir düşünün. Her hafta o alışverişi yapıyorsunuz ve akrabalarınız sektirmeden gelip her şeyi süpürüveriyor. Siz de buna asla mani olamıyorsunuz. İşte düşüncesi bile bunaltan bu vaziyete gezegenimiz Dünya, 1970 yılından beri katlanıyor. Hem de her geçen yıl daha da çaresizleşerek.
Geçtiğimiz pazartesi günü, yani 8 Ağustos 2016’da bir rekor kırarak dünyanın ancak bir yıl içerisinde yenileyebildiği tüm kaynaklarını tükettik. Bu şu anlama geliyor, su rezervlerinden tarım ürünlerine, balıklardan doğal enerji kaynaklarına kadar binlerce farklı doğal kaynak, bugün itibariyle “depo”dan tüketilmeye başlandı. Kulağa korkutucu geliyor değil mi?
“Aşım Günü” olarak adlandırılan bu tarih, Küresel Ayakizi Şebekesi (Global Footprint Network / GFN) tarafından her yıl Birleşmiş Milletler’den toplanan verilerle hesaplanıyor. Ormancılık, ulaşım, hayvancılık ve enerji üretimi gibi belli başlı sahaların yer aldığı binlerce sektörden toplanan ekonomik veriler analiz edilerek kaynaklarımızın hangi tarihe kadar tüketimimizi karşılayabileceği hesaplanıyor. 8 Ağustos’tan sonra kıtlık çekmiyoruz evet, çünkü o noktadan itibaren cepten ve sonraki yılların kaynaklarından yemeye başlıyoruz. Bu nedenle de tüketimimiz ve nüfusumuz arttıkça kaynaklarımız giderek azalıyor.
Üstelik azalan şey sadece tüketebildiklerimiz değil. Gezegenin ormanlar ve okyanuslar yoluyla emebileceği CO2 kapasitesi de giderek azalıyor. Zira hem ormanlar yok olmaya devam ediyor hem de CO2 salınımımız giderek artıyor. GFN’den yapılan basın açıklamasına göre bu genel aşım oranına son yıllarda en fazla katkıda bulunan faktör, karbon salınımı. An itibariyle doğadan talep ettiğimiz her şeyi düşünecek olursak, bunun yüzde 60’ını karbon emilimi oluşturuyor. Yani doğadan en çok istediğimiz şey, çalıştırdığımız milyonlarca makine ve beslediğimiz milyarlarca hayvanın ürettiği karbonu dönüştürerek bize en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyi; havayı geri sunması.
Normal şartlarda yükümüzü taşıyan kan ter içindeki bir hamala çelme takar mıyız? Hayır. Ancak söz konusu Dünya olunca, çelme de takıyoruz, küfesine de asılıyoruz, hatta ayağından ayakkabılarını dahi alıp bir bardak suyu esirgiyoruz. Evet, yaşadığımız gezegene yaptığımız muamele tam olarak böyle.
Yapılan hesaplamalara göre şu anda tüm ihtiyacımızı karşılamak için bize 1 değil ancak 1.5 Dünya yetebiliyor. Çoğumuzun hayatını en az 1.5 porsiyon yaşadığını düşünürsek şaşırtıcı bir oran değil. Porsiyon meselesi ülkeden ülkeye değişiyor. Şayet tüm dünya Amerikalılar gibi yaşıyor olsaydı bize 1.5 yerine 4.8 Dünya gerekecekti.
Nüfus ve yüzölçümü oranına göre Dünya’yı en çok tüketen ülke Güney Kore. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için onlara tam 8.4 Güney Kore gerekiyor. Hemen ardından gelen Japonların yıllık ihtiyacına ancak 7.4 adet Japonya yetişebilirken İsviçrelilere yılda 4.4 tane İsviçre gerekiyor. Afrika’nın çeşitli bölgelerinde açlık sınırında yaşayanlar içinse oran adeta eksilere gidiyor, sanki onlar bu gezegende yaşamıyorlar...

Arkamıza yaslanmayalım
Tablo vahim olsa da büyük bir çevresel uyanışı da göz ardı etmemek gerek. Pek çok ülke fosil yakıtlarının tüketimini azaltmak adına ciddi girişimlerde bulunmaya başladı. Elektrikli ve yenilenebilir enerji kaynakları gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Almanya, geçtiğimiz yıl tüm ülkeyi yüzde 95 oranında yenilenebilir kaynaklarla güçlendirmeyi başardı. Portekiz tam dört gün boyunca fosil yakıtsız ayakta kalabildi. Danimarka’dan Kosta Rika’ya pek çok ülke bu alanda önemli girişimlerde bulunuyor. Büyük miktarda etobur olan Çin bile 2030’a kadar halkın et tüketimini yüzde 50 oranında düşürmeyi planlıyor.
Şimdi, “Hah, birileri Dünya’yı kurtarıyormuş nasılsa...” diyerek arkamıza yaslanmayalım lütfen. Kaydedilen ilerleme, halen tüketimin ve yok oluşun çok gerisinde. Bireysel olarak yapabileceğimiz şey basit; çayın yanındaki şekerden tutun da bulaşığa akıttığımız suya, arabalarımızla kat ettiğimiz yola kadar tasarruf edebileceğimiz onlarca, yüzlerce şey var. Biz mi Dünya’yı önce bitireceğiz, o mu bizi önce bitirecek ruletini oynamayı hiçbirimiz istemiyoruz. Gün bu gündür; fazladan yırttığımız her kağıt parçasıyla yarın bir nefes eksik alabileceğimizi düşünmenin vakti geldi.
İyi haber Ozon tabakasından
Gerçekten istersek hâlâ bir şeyleri kurtarabileceğimizi göstermesi açısından manidar bir gelişme haberi Ozon tabakasından geldi. Bilim insanları sonunda Ozon tabakasındaki deliğin kapanmaya başladığına dair bulgular elde etti. 30 yıldır aerosol spreyler ve eski buzdolapları gibi atmosfere kloroflorokarbon salan ürünlere karşı dünya çapında önlem uygulanıyordu. Bütün dünyanın kolektif biçimde katıldığı bu çabaya gezegenin sonunda karşılık vermiş olması, geleceğimiz için küçük de olsa bir umut kaynağı oldu.
Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/dunyanin-tuketme-sinirini-astik-/pazar/haberdetay/14.08.2016/2294486/default.htm
Geçtiğimiz pazartesi günü, yani 8 Ağustos 2016’da bir rekor kırarak Dünya’nın ancak bir yıl içerisinde yenileyebildiği tüm kaynaklarını tükettik. Binlerce farklı doğal kaynak artık “depo”dan tüketilmeye başlandı
UMUT EROĞLU - umeroglu@gmail.com
Bugün bütün bir hafta için alışveriş yaptığınızı düşünün, bütçenizi ucu ucuna ayarladınız ve her şeyiniz tam. Suyundan yiyeceğine, makyaj pamuğundan arabanın benzinine kadar her şeyi doldurdunuz... Yedi gün boyunca artık elinizi hiç cebinize atmayacaksınız. Derken o da ne? Ani bir baskınla uzak akrabalarınız eve doluşuyor ve yeni aldığınız her şey ama her şey daha çarşamba gününden tükeniveriyor. Ne kadar sinir bozucu değil mi?
Güney Kore’nin rolü
Haydi bir haftalık idare edelim, başa gelen çekilir diyelim. Peki ya bir sonraki hafta da aynı baskın tekrarlanırsa ne olur? Yine idare edersiniz ama giderek sıkılmaya başlarsınız. Şimdi buna aylarca katlanmanız gerektiğini bir düşünün. Her hafta o alışverişi yapıyorsunuz ve akrabalarınız sektirmeden gelip her şeyi süpürüveriyor. Siz de buna asla mani olamıyorsunuz. İşte düşüncesi bile bunaltan bu vaziyete gezegenimiz Dünya, 1970 yılından beri katlanıyor. Hem de her geçen yıl daha da çaresizleşerek.
Geçtiğimiz pazartesi günü, yani 8 Ağustos 2016’da bir rekor kırarak dünyanın ancak bir yıl içerisinde yenileyebildiği tüm kaynaklarını tükettik. Bu şu anlama geliyor, su rezervlerinden tarım ürünlerine, balıklardan doğal enerji kaynaklarına kadar binlerce farklı doğal kaynak, bugün itibariyle “depo”dan tüketilmeye başlandı. Kulağa korkutucu geliyor değil mi?
“Aşım Günü” olarak adlandırılan bu tarih, Küresel Ayakizi Şebekesi (Global Footprint Network / GFN) tarafından her yıl Birleşmiş Milletler’den toplanan verilerle hesaplanıyor. Ormancılık, ulaşım, hayvancılık ve enerji üretimi gibi belli başlı sahaların yer aldığı binlerce sektörden toplanan ekonomik veriler analiz edilerek kaynaklarımızın hangi tarihe kadar tüketimimizi karşılayabileceği hesaplanıyor. 8 Ağustos’tan sonra kıtlık çekmiyoruz evet, çünkü o noktadan itibaren cepten ve sonraki yılların kaynaklarından yemeye başlıyoruz. Bu nedenle de tüketimimiz ve nüfusumuz arttıkça kaynaklarımız giderek azalıyor.
Üstelik azalan şey sadece tüketebildiklerimiz değil. Gezegenin ormanlar ve okyanuslar yoluyla emebileceği CO2 kapasitesi de giderek azalıyor. Zira hem ormanlar yok olmaya devam ediyor hem de CO2 salınımımız giderek artıyor. GFN’den yapılan basın açıklamasına göre bu genel aşım oranına son yıllarda en fazla katkıda bulunan faktör, karbon salınımı. An itibariyle doğadan talep ettiğimiz her şeyi düşünecek olursak, bunun yüzde 60’ını karbon emilimi oluşturuyor. Yani doğadan en çok istediğimiz şey, çalıştırdığımız milyonlarca makine ve beslediğimiz milyarlarca hayvanın ürettiği karbonu dönüştürerek bize en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyi; havayı geri sunması.
Normal şartlarda yükümüzü taşıyan kan ter içindeki bir hamala çelme takar mıyız? Hayır. Ancak söz konusu Dünya olunca, çelme de takıyoruz, küfesine de asılıyoruz, hatta ayağından ayakkabılarını dahi alıp bir bardak suyu esirgiyoruz. Evet, yaşadığımız gezegene yaptığımız muamele tam olarak böyle.
Yapılan hesaplamalara göre şu anda tüm ihtiyacımızı karşılamak için bize 1 değil ancak 1.5 Dünya yetebiliyor. Çoğumuzun hayatını en az 1.5 porsiyon yaşadığını düşünürsek şaşırtıcı bir oran değil. Porsiyon meselesi ülkeden ülkeye değişiyor. Şayet tüm dünya Amerikalılar gibi yaşıyor olsaydı bize 1.5 yerine 4.8 Dünya gerekecekti.
Nüfus ve yüzölçümü oranına göre Dünya’yı en çok tüketen ülke Güney Kore. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için onlara tam 8.4 Güney Kore gerekiyor. Hemen ardından gelen Japonların yıllık ihtiyacına ancak 7.4 adet Japonya yetişebilirken İsviçrelilere yılda 4.4 tane İsviçre gerekiyor. Afrika’nın çeşitli bölgelerinde açlık sınırında yaşayanlar içinse oran adeta eksilere gidiyor, sanki onlar bu gezegende yaşamıyorlar...

Arkamıza yaslanmayalım
Tablo vahim olsa da büyük bir çevresel uyanışı da göz ardı etmemek gerek. Pek çok ülke fosil yakıtlarının tüketimini azaltmak adına ciddi girişimlerde bulunmaya başladı. Elektrikli ve yenilenebilir enerji kaynakları gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Almanya, geçtiğimiz yıl tüm ülkeyi yüzde 95 oranında yenilenebilir kaynaklarla güçlendirmeyi başardı. Portekiz tam dört gün boyunca fosil yakıtsız ayakta kalabildi. Danimarka’dan Kosta Rika’ya pek çok ülke bu alanda önemli girişimlerde bulunuyor. Büyük miktarda etobur olan Çin bile 2030’a kadar halkın et tüketimini yüzde 50 oranında düşürmeyi planlıyor.
Şimdi, “Hah, birileri Dünya’yı kurtarıyormuş nasılsa...” diyerek arkamıza yaslanmayalım lütfen. Kaydedilen ilerleme, halen tüketimin ve yok oluşun çok gerisinde. Bireysel olarak yapabileceğimiz şey basit; çayın yanındaki şekerden tutun da bulaşığa akıttığımız suya, arabalarımızla kat ettiğimiz yola kadar tasarruf edebileceğimiz onlarca, yüzlerce şey var. Biz mi Dünya’yı önce bitireceğiz, o mu bizi önce bitirecek ruletini oynamayı hiçbirimiz istemiyoruz. Gün bu gündür; fazladan yırttığımız her kağıt parçasıyla yarın bir nefes eksik alabileceğimizi düşünmenin vakti geldi.
İyi haber Ozon tabakasından
Gerçekten istersek hâlâ bir şeyleri kurtarabileceğimizi göstermesi açısından manidar bir gelişme haberi Ozon tabakasından geldi. Bilim insanları sonunda Ozon tabakasındaki deliğin kapanmaya başladığına dair bulgular elde etti. 30 yıldır aerosol spreyler ve eski buzdolapları gibi atmosfere kloroflorokarbon salan ürünlere karşı dünya çapında önlem uygulanıyordu. Bütün dünyanın kolektif biçimde katıldığı bu çabaya gezegenin sonunda karşılık vermiş olması, geleceğimiz için küçük de olsa bir umut kaynağı oldu.
Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/dunyanin-tuketme-sinirini-astik-/pazar/haberdetay/14.08.2016/2294486/default.htm