Bütün TSF ailesine şimdiden tanıştığımıza memnun oldum demek istiyorum Öylesine değil, gerçekten forumu takip ettiğim süre içinde forum kullanıcılarının birbirlerine olan kibar, yardımsever, ve anlayışlı tutumları olmasa belki bir süredir ihmal ettiğim saat sevgimi bir hobi olarak tekrar gündemime alarak buraya üye olmayacaktım. bu yüzden hakikaten sizleri tanıdığıma memnun oldum.
Biraz ters sıradan oldu ama şimdi kendimi tanıtayım;
33 yaşındayım, evli ve bir kız çocuk babasıyım. ankara da yaşıyorum, Lojistik sektöründe çalışıyorum. aşağı yukarı benim yaşlarımda olan çoğu erkek gibi, saat merakım çocukluk dönemimde piyasada bolca bulunan hesap makinalı saatler ile başladı. İlkokula gittiğim o dönemlerde hesap makinasının kendisi dahi oldukça uçuk bir icat gibi gelirken bunu insanın kolunda taşınabilecek boyutlara indirgenmiş olması oldukça hayret vericiydi. Neticede ilk saatim bu hesap makinalı saatlerden oldu. hatırlayanlar olacaktır, bu saatin tuşlarına parmak ile basmanın imkanı yoktu, bu yüzden kalem ucu ile işlemler yapılır kalem ucunun sivriliğine dayanamayan düğmeler zaman içinde aşınır veya kopardı.
Daha sonra yine aşağı yukarı aynı dönemlerde atarili saate denk geldim. Saatçinin vitrininde büyülenmiş olarak dakikalarca bu saati incelediğimi, bir kaç gün süren bu ritüelden sonra bir gün dayanamayıp o sıralar bizimle kalan annanemi bana saati almak için 20 lira (200 lira filan da olabilir geçmiş zaman, hatırlayamıyorum) vermeye ikna edip koşa koşa gidip saati aldığımı hatırlıyorum. ve sonrasında annemin nasıl kızdığını da
Ortaokul yıllarımda, bugünkü casio g-shock ların atası olduğunu düşündüğüm dijital casio modellerinden birisine abayı yakmıştım. Malesef bu saati, sahip olduğum yaz denize düşürüp kaybettim. Sonrasında yine bir casio sahibiydim. Fakat bu sefer; sahip olabilmek için uzun zaman beklemek zorunda kaldığım, bu süre içinde hep akıllı uslu, söz dinler, derslerinde başarılı çocuk olmam gereken, hatırladıkça halen kalbimi hoplatan Casio BP-100 Tansiyon Ölçer saat! O ne saatti öyle! Bir çocuk niye tansiyon ölçer saat ister ki ? Aslında tansiyon ölçme fonksiyonu umurumda bile değildi, beni cezbeden, kadranın üst kısmında bulunan sarı zeminli dot matrix ekrandı. Bu ekran sayesinde saatin kadranında görülebilecek animasyonların sınırsız olduğunu düşünüyordum. Bu anlamda saat hakikaten zamanının ilerisinde bir teknolojiye sahipti. O ekranda tarih bilgileri, nabız grafisi vs gibi bir çok farklı görüntüyü almak mümkün oluyordu. Bu saati nerede ve ne zaman kaybettiğimi hatırlamıyorum. sanırım zihnim bu kötü hatırayı bilinçaltımın derinliklerine gömdü bıraktı.
Ondan sonraki ilk saatim, yaklaşık 2 yıl sonra lisede sahip olduğum Seiko Quartz Chronograph 7T32 oldu. Lise 2 ye gidiyordum. Pilli de olsa, nihayet klasik görünümlü bir saate geçiş yapabilmiştim fakat yine de fonksiyonelliği tamamen göz ardı edemediğim için hiç ihtiyacım olmamasına rağmen gidip chronographlı modeli almıştım.
Uzun yıllar bu saati kullandım, ta ki üniversite yıllarımda, üstelik hiç gündemimde ve aklımda yokken bir gün duty freede görüp aşık olup satın aldığım Catamaran Tornado modeline kadar. O zamana kadar ne markasını biliyordum ne mekanizması hakkında bilgim vardı (ne de mekanizmalar hakkında bilgim vardı) sadece tipi farklıydı ve hoşuma gitmişti. Bu sevgili saatim maalesef bir hırsızlığa kurban gitti. Bu olay benim saat merakımda bir kırılma yarattı. Zaten çevremde sürekli ufak tefek şeyleri unutan, kaybeden dağınık bir insan olarak tanınıyordum, bu saatin çalınmasıyla beraber, benim gibi birisinin saat, kalem vb aksesuarlara maddi manevi yatırım yapmasının doğru olmayacağına karar verdim. Saat merakım da ilgisiz kaldıkça söndü, söndü arada sırada avmlerde vitrinlere dalıp gitmek haricinde saatlerle ilgim kalmadı. bu sürede saat almadım da takmadım da. Askerlik gibi zamanla (nöbet vs) işimin olduğu dönemlerde dahi cep telefonuyla veya etrafımdakilere sorarak durumu idare ettim. Taavki yaklaşık 4 sene önce evlenene kadar.. gelenektir, damata saat takılır, sağolsun ciddi anlamda saat sevdalısı olan kayınpederim nişandan hemen önce elinde bir kutuyla çıkageldi, o beyaz karton kutuyu daha açarken içime bir sıcaklık yayılmaya başlamıştı sanırım, sonra haşmetli mavi deri kutu ve sonrasında güzeller güzeli bir Omega Constellation... ve geri dönmüştüm!. yine de önceki korkularım, saatin maddi değerinin yanında taşıdığı manevi değerden ötürü uzun süre bu saati kullanmadım. Ancak yakın dönemde önemli toplantılara, davetlere vs düzenli olarak kullanmaya başladım. Bu arada, geri dönüşümü, günlük olarak tasasızca takabileceğim bir Tissot T-touch Expert edinerek tescilledim.
TSF ile tanışmam, küçük koleksiyonuma yeni bir parça eklemek üzere internette araştırma yapmam sayesinde oldu. İşte o zaman bu sevdalandığım "aksesuar" hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğumu, bugüne kadar saatler hakkında bildiğimi sandığım pek çok doğrunun ne kadar yanlış olduğunu öğrendim. Bu benim için biraz şok oldu, çünkü kendimi her zaman bilinçli bir tüketici ve öğrenmeye araştırmaya meraklı bir insan olarak tanımlıyordum. Normalde mükemmeliyetçi değilimdir ama aldığım bir ürünü, gezdiğim bir yeri, yediğim bir yemeği en ince ayrıntılarına kadar öğrenmeyi severim. Bu yüzden bir süre sadece okuyucu olarak forumda vakit geçirdim. İşin esası olan kasanın içinde neler döndüğünü anlamaya çalıştım. Ana akım üreticiler kadar bağımsız üreticilerin ürünlerini inceledim. Bir çocuk babası olmanın cilveleri neticesinde istediğim kadar vakit ayıramıyorum ve halen kendimi hiçbir şey öğrenmiş addedmiyorum ama en azından artık foruma üye olarak camiaya entegrasyona hazır olduğumu hissettim.
tanışma mesajı için biraz uzun olduğunun farkındayım, sabredip okuyanlara teşekkürler.