Sultan İçin Bir Saat Yakındoğu'da Avrupa Sanat ve Saatçileri

Saatlerle İlgili Kültür Sanat ve Saat Fotoğrafçılığı Üzerine Paylaşımlar

Sultan İçin Bir Saat Yakındoğu'da Avrupa Sanat ve Saatçileri

Mesaj bizantolog » 18 Ara 2009, 16:16

SULTAN İÇİN BİR SAAT, Yakındoğu'da Avrupa Saat ve Saatçileri, Kitap Yayınevi, 2005, 136 sayfa, 13 YTL.

Otto Kurz'un kitabı güzel ama kule saatleriyle ilgili yanlış bilgiler de mevcut. İstanbul'daki ilk kule saati Dolmabahçe Saat Kulesi değildir. Nusretiye Camii Saat Kulesi'dir (şimdi harap, makinesinin yüzde 90'ı uçmuş bir halde Tophane'de duruyor). Diğer konu da Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk saat kulelerine ilişkin verilen bilgilerde Safranbolu Saat Kulesi'nden hiç söz edilmemiş, Safranbolu'daki kule 1700'lerin sonunda yaplımış ve Nusretiye'den daha eski.

Hakan Bayhan'ın kaleminden kitabın tanıtımı:

"Zaman birazcık zaman...

Doğunun zamanla ilişkisi sanıldığından daha sıkı fıkıdır. 'Sultan İçin Bir Saat', saatin İslam dünyasındaki serüvenini anlatıyor

Şimdi, 'zamanı ölçmeyle tahtakurularının ne alakası var' diyeceksiniz. Doğruyu söylemek gerekirse ben de pek bir anlam verememiştim. Ta ki, Kitap Yayınevi'den çıkan Sultan İçin Bir Saat-Yakındoğu'da Avrupa Saat ve Saatçileri kitabını okumaya başlayıncaya kadar.

Filozof Khrysippos, "Doğadaki her şey kesin bir amaca sahiptir, tahtakurularının amacı da uyuyakalmamıza engel olmaktır" diyor. Tahtakurularının bizleri uyandırmalarının çok geride kaldığı günümüzde artık, dijital saatlerin bir paket sigara parasına denk düşmesi ve bilgisayarın artık hayatımızın bir parçası haline gelmesi, cep telefonsuz hemen hemen kimsenin kalmadığı bir dünyada insan, zaman ölçer aletin nasıl ve kimler tarafından bulunduğunu haliyle merak ediyor.
Ortaçağ İslam dünyasında zaman ölçümü, klasik geleneğin tarihinde bir bölüm oluşturur. Yunanlılar zamanı bildirmenin iki aracını, güneş saatiyle su saatini biliyorlardı ama ilk mucitler onlar değillerdi. Herodotos'tan güneş saatlerinin Babil kökenli olduğunu öğreniyoruz. Su saatini ise Mısırlılar'ın icat ettiğini öğreniyoruz. Zamanı, gece ya da güneşin görünmediği gündüz vakti bile göstermek gibi büyük bir avantaja sahip bu saat, güneş saatinden farklı olarak sürekli ilgi ve yeniden dolum gerektiriyordu. Su saati en basit biçimiyle, iç yüzeyinde deliği olan bir su kabıdır. Su yavaş ve düzenli bir tempoyla dışarı sızar ve kabın iç yüzeyindeki bir taksimat geçen zamanı gösterir. Yunanlı mühendisler bu basit aleti karmaşık bir otamata dönüştürmek için birçok incelik icat ettiler.
Batı'ya ulaşan ilk İslam saati, en iyisi İskenderiye geleneği doğrultusunda bir su saatiydi. Harun Reşid'in 807'de Şarlman'ın sarayına ulaşan elçilik heyetinin önderi bir Müslümandı. Ama besbelli tercüman görevi gören Kudüslü Hıristiyan keşişler eşlik ediyordu ona. Elçiler diğer değerli hediyelerle beraber pirinçten yapılma bir su saati getirdi. Bir saatlik süre dolduğunda metal bilyeler bir tür gongun üstüne düşüp ses çıkarıyor, aynı anda, mekanik olarak açılıp kapanan kapılardan on iki atlı figür çıkıyordu. Bunlar 9. yüzyıl Avrupa'sında hayret verici yeniliklerdi, oysa Doğu'da böyle saatler uzun bir geçmişe sahipti. Saatçiliğin destansı çağı 14. ve 15. yüzyıllardı. O zamandan bu yana sayısız iyileştirmeler yapılmıştır, ama bugün atom saati çağında bile saat ve cep saatlerimizin çoğu, o zaman yavaş yavaş geliştirilen ilkelere göre işler.

İsviçre otomatlı saatler
Helenistik dönemden beri bütün o yüzyıllar boyunca, Doğu'da ve Batı'da, saatlerin çoğu kez müzik ve hareket eden mekanik figürlerle birleştirilmiş olduğunu görüyoruz. 19. yüzyıla geldiğimizde bir cep saatinin ufacık bir hacmi içinde başarılabilmesi, İsviçre yaratıcılığının bir zaferiydi. 19. yüzyılın ilk yıllarında moda haline gelen 'Boğaziçi manzaraları'nın keşfi ise 18. yüzyıl İngiltere'sinde gezginler kimsenin görmemiş olduğu 'Pitoresk doğal manzara'ları aramak için dünyayı dolaştılar. İstanbul'a gelince, kentin eşsiz silueti ve çevre güzellikleri, yabancı ziyaretçileri uzun zamandır kendine çekiyordu. Ancak Türklerin manzara ressamları olmadığından, birinin aklına, duvara asılacak tuvaller değil, deniz tarağı kabuğu içindeki çerçevelerde, altın cep saatlerinin zarflarını süsleyen küçük mine resimleri yapmak geldi. 'Boğaziçi manzaraları'yla süslenen, İngiliz, Fransız ve İsveç cep saatinin hepsinin aynı üslupta olması bizlere aynı merkezden çıktıkları izlenimi uyandırıyor. Burası büyük olasılıkla, cep saatinin mineleme sanatının 17. yüzyıl başlangıcından beri merkezi haline gelen Cenevre'ydi."

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php? ... berno=3538
Kullanıcı avatarı
bizantolog
 
Mesajlar: 397
Yaş: 52
Kayıt: 23 Eki 2009, 11:11
Konum: İstanbul

Re: Sultan İçin Bir Saat Yakındoğu'da Avrupa Sanat ve Saatçileri

Mesaj Clk » 19 Ara 2009, 05:06

bizantolog yazdı:Otto Kurz'un kitabı güzel ama kule saatleriyle ilgili yanlış bilgiler de mevcut. İstanbul'daki ilk kule saati Dolmabahçe Saat Kulesi değildir. Nusretiye Camii Saat Kulesi'dir (şimdi harap, makinesinin yüzde 90'ı uçmuş bir halde Tophane'de duruyor). Diğer konu da Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk saat kulelerine ilişkin verilen bilgilerde Safranbolu Saat Kulesi'nden hiç söz edilmemiş, Safranbolu'daki kule 1700'lerin sonunda yaplımış ve Nusretiye'den daha eski.


+1

Biliyor musunuz neye üzülüyorum? Tarihimiz basarilar, aydinlar, matematikciler,sairler, filozofler ile dolu iken bugün bizi yönetenler mahalle agzi ile konusuyor ve kabadayilik tasliyor ya acikcasi kahroluyorum. Dünyanin gelismis 20 ekonomisinden biri olan Türkiyemiz halen yöneticilerimizin eksikleri ve pazarlama zaaflarimiz yüzünden 3. dünya ülkesi muamelesi görüyor. Ey ulu önder Atatürk, ey kitalarin hakimi Fatih Sultan Mehmet, kemikleriniz sizlamasin birgün bu vatan gerçek Türkiye olacak.

Not: Politik amacli birsey yazmadim ama yine de forum kurallari aksine bir izlenim varsa mesajimi silebilirsiniz.

Saygilarimla
CLK
TÜRK'üm!!! Ülkem TÜRKIYE CUMHURIYETI, bayragim TÜRK BAYRAGI ve milli icecegim RAKI'dir...
Kullanıcı avatarı
Clk
 
Mesajlar: 9669
Kayıt: 17 Kas 2009, 02:03

Re: Sultan İçin Bir Saat Yakındoğu'da Avrupa Sanat ve Saatçileri

Mesaj bizantolog » 19 Ara 2009, 11:15

Konudan sapmayalım derim :)

Fakat temas edilen noktada aslında Otto Kurz'un kitabıyla derin bağlantılar var. Sultanların saatlere bunca düşkün olmaları ama İstanbul'da bir saat atölyesi açmayı düşünmemeleri ve kendilerine özel üretim yapılması yerine durmadan sipariş vermeleri yukarıda anlatılan ruh haliyle bir yerde örtüşüyor. Fatih döneminde Şahin isimli kim olduğunu bilmediğimiz ama saat ürettiğini bildiğimiz kişiyle başlayan, Takiyüddin gibi bilginler, Breguet'nin yanında bir süre çalışıp geri döndükten sonra Londra'da altın madalya kazanan bir saat dahi yapan Ahmed Eflaki Dede gibi ustalarla zaman zaman canlanan bir saatçiliği akan bir nehre dönüştürebilmek sadece irade meselesiydi, yapılamadı, yapılmadı, istenmedi.

Bunu yapmayanların torunları da yüzlerce yıl sonra yüksek mevkilere gelip İsviçre dışişleri bakanının elini yine İsviçre'de üretilmiş bir marka saatin süslediği bilekle tutuyorsa ne diyelim?

"Bükemediğimiz bileği öpmeliyiz" deyimi uygun mudur?
Kullanıcı avatarı
bizantolog
 
Mesajlar: 397
Yaş: 52
Kayıt: 23 Eki 2009, 11:11
Konum: İstanbul


Dön TSF Kültür Sanat Fotoğraf - Art & Culture Photograpy

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir

   
   
TSF Partner Brands & Medias
Ancon
Arnold & Son
Ateliers deMonaco
Audemars Piguet
Badollet Geneve
Bell & Ross
Breitling
Chopard
Concord
Gucci
Hautlence
Hublot
Linde Werdelin
Maîtres du Temps
Manufacture Royale
Oris
Parmigiani Fleurier
Snyper Geneve
Steinhart
Watchonista
                                          

     Facebook  Twitter  Instagram  Youtube  RSS Portal    |    Gallery    |    Blog    |     Advertise / Reklam / Contact      
 

All brand names and trademarks are the property of their respective owners