Razz'ın başka bir başlıkta bir yorumu vardı:
Festival filmleri 90% bende sıkıntı hali yaratır..
Ben de bu halden yola çıkarak başladım festival filmleri izlemeye. Başlangıçta film festivali var niye gitmiyoruz diyerek ilk kez bu tür filmleri izlemeye başladım. Kendi dünyaları var. Beğenip beğenmeme ayrı konu ama "sıkıntı hali" doğru kavram. Bazen uzun süre katlanmak zorunda kalıyorsunuz ancak faydaları çok büyük. Herkesin göremediği / göremeyeceği bir çok şeyi size aktarıyor bu filmler. Savaş melekleri, Cehennem yolu, Uçan adam, Amerikanın askerleri gibi saçma sapan isimlere ve senaryolara sahip, 3 film izleyen herkesin aynı düzeyi yakalayabileceği, parayı vurup köşe olma derdinde olanların filmleri değil bunlar. Gerçekten söyleyecek şeyleri olanların filmleri. Dinlemek isteyenler izler yalnızca, başlangıçta ben de izlememek için elimden geleni yaptım ancak şu an sinemaya ayda 1 giderken haftada 1 kez kesinlikle bu tür filmleri izliyorum. Bunlardan birini bulamazsam da BBC belgeselleri ve aksiyon dizileri elbette vakit geçirmek için birebir

4 Months 3 Weeks and 2 Days: Romanya sinemasından bir örnek. Uzun süreli donuk sahneler, kullanılan renkler dikkati yoğunlaştırmayı zorlaştırıyor. Ayrıca filmin kısıtlı bir kadro etrafında ve kısıtlı mekanlarda dönmesi de izleyici açısından zahmet verici bir durum.
A Separation: İran filmleri "abi kesinlikle İran filmleri bir numara yaa" diyaloglarına zaman zaman kurban gitse de gerçekten başarılı filmler, bu film de kesinlikle en iyilerinden. Ülkenin durumu gereği ünlenmelerine fırsatları yok, bu diğer açıdan çok iyi böylelikle abuk sabuk bir kitle tarafından takip edilemiyorlar. Genellikle uzun yol filmleri olarak görülüyorlar. Ben evde yatarak da izliyorum bu ayrı tabi

Elephant: Gus Van Sant filmi. Farklı bakış açılarının kesişimlerine yer verilmiş filmde. Aynı sahneyi farklı kişilerden farklı diyaloglarla izlemek sıkıcı olabilir. Sadece bu özelliğinin benzer olduğu "Vantage Point" diye saçma bir film izlemiştim. Burada durum biraz daha farklı. Hareket az, diyalog çok. İzlemesi zor filmlerden.
Haevnen - In A Better World: Kuzey avrupalıların filmleri her zaman durağan. Sürekli bir kış hali filmlere hakim. Bu filmde diyalog - hareket oranı oldukça yerinde. Bazen uzun uzun sessizliği izlemek oldukça keyif veriyor. Dağılmış bir aileyi muhteşem anlatmış bir film.
Incendies: Annesini arayan kardeşlerin hikayesi. Fransız yapımı bir film. Fransızlar da sıkıcı filmler konusunda öncü milletlerden. "Amelie" benim için bunlardan biri. O da izlenesi bir film. Zaten oldukça popüler.
La Pianiste: Haneke filmi. Tarzı gereği çok rahatsız edici. Sıradışı bir cinsellik anlayışı olan bir piyano öğretmenini anlatıyor. Katlanma gücü yüksek olanlara tavsiye ederim. Durağan olduğu kadar da zor bir film.
We Need To Talk About Kevin: Şu listede başı çeken filmlerden. Öyküsü, insanı sürekli dikkatli tutuşu filmi apayrı bir yere koyuyor. Anne - Oğul ilişkisi konusunda uç bir örneği anlatıyor.
Bizden örneklere bakalım:
Vavien: Sahneler muhteşem. Çekimlerde kullanılan açılar öyle sıradışı ki, sırf bunun için bile bu film izlenir. Konusu da oldukça çekici.
Ferzan Özpetek filmleri: En sevdiklerim. Çok düz bir yorum farkındayım ama Ferzan Özpetek'in filmlerini hep beğendim. La Finestra Di Fronte, Le Fate Ignoranti favorilerim. İnsan ilişkilerine dair yorumlamaları üzerinde uzun uzun düşünülesi.
Aklıma gelenlerden sevdiklerim bunlar, bir ara diğer filmlere bakıp kalanları da yazarım. Listem daha uzun. Ben daha az bilinen filmleri tercih ederim, tavsiye ederim. Bunların dışında zaten liste başı filmleri konuşmaya gerek bile yok, herkes mutlaka izlemeli.
